Son günlerde gündemi meşgul eden yalan habercilik, dezenformasyon ve bunun sosyal medya üzerinden sistemli biçimde yürütülmesi meselesi Hükümeti harekete geçirdi. Söz konusu düzenlemede “Almanya Modeli” üzerinde duruluyor. İnternet sitelerinden kontrolsüz olarak yapılan kirli yayıncılığın önüne geçmek gerekiyor. Bu “başıboş” alanın yasal düzenlemeye ihtiyacı var. Öncelikle internet haber sitelerinin Basın Kanunu çerçevesine alınarak buradaki şartlara tabi tutulması gerekiyor.
Sosyal medya herkesin mağduriyetine sebebiyet veren bir boyuta evirildi. Bu mağduriyetler sosyal medya şirketleri ile devletlerin arasındaki gerilimi arttırdı. Ülkemizdeki sosyal medya merakı ve yoğun internet kullanımı, doğan sorunları diğer ülkelere nazaran daha yüksek seviyede hissettiriyor. Bir biçimde internetten mağdur olmamış kimse yok. Sosyal medyayı kullanmasına rağmen rahatsızlığı olmayan bulunmuyor desek yeridir.
Daha önceki yazılarımızda, bu mecraların manipülasyon amaçlı kullanılmasını, kendi kurallarını dayatan bir yapıya sahip oluşunu, itibar suikastı mecralarına dönüşmesi hususlarını ele almış ve “ağdaki viral salgın” olarak nitelediğimiz “yalan haber” boyutuna değinmiştik. Hatta sosyal medya şirketlerinin, mecralarındaki hukuka aykırı davranışlardan “kusurları olmasa bile imkân tanımaları sebebiyle sorumlu olacakları” fikrini gündeme getirmiştik. Belirttiğimiz ve bir gereklilik olduğunu düşündüğümüz hususların TBMM’nin gündemine geldiğini ve bir kanun yapımı aşamasında olunduğunu yakın zamanda hep birlikte öğrendik. Peki düzenleme neleri içeriyor ve diğer ülkelerin tecrübeleri bize bu konuda ne söylüyor?
Günün sekiz saati internette
We Are Social 2021 Raporu’na göre Türkiye’de sosyal medya kullanıcı sayısı nüfusunun yüzde 70’lik kısmına tekabül ediyor. İnternette geçirdiğimiz süre günlük sekiz saati buluyor. Bunun üç saatini sosyal medyaya ayırıyoruz. Pandemi vesilesiyle de devamlı artış gösteren bir video tüketme kültürümüz var artık. Kısa videolar, sosyal medya paylaşımları bunda başı çekiyor. Youtube, Instagram, Whatsapp, Facebook, Twitter, Linkedln ve TikTok sırasıyla en fazla kullanılan sosyal medya platformları… Youtube, 50 milyona yakın kullanıcıya hitap ediyor. Instagram’ın ise 46 milyon kişilik bir kitlesi var diyebiliriz. En çok indirilen uygulamalar sıralamasında Tiktok birinci sıraya gelmiş durumda. Zoom, Webex ve benzeri videokonferans platformları da azımsanmayacak düzeyde. Buna tıklanma kaygısı ile yapılan internet haberciliğini de eklersek karşımızca gerçek hayattan büyük ve daha kuralsız bir “sanal” yaşama alanı görüyoruz diyebiliriz. E-Ticaret, E-Bankacılık, E-Devlet…vb. alanları bu kapsama dahil değil… Yani bilgiyi internetten alıyoruz, internetten işlem yapıyoruz, burada eğleniyoruz, haberleşiyoruz, kısaca yeni hayatımız “internet”, “yeni bilgi kaynağımız” ise sosyal medya!
Devletin görevi
Devlet, her alanda olduğu gibi sanal alemin de güvenliğini sağlamak, burada çıkan hukuki ve cezai sorunlara müdahil olup çözmek ve hatta sorunların çıkmaması için idari tedbirlere başvurmak -tabiri caizse- bu alanı düzenlemek, düzeltmek ödevi ile yükümlüdür. Devletin bu ödevine karşılık, İnternetin “dış kaynaklı” olması sebebiyle birtakım tedbirlerden kendini alıkoyması ciddi bir gerilim noktası. Bir de buna yukarıda saydığımız medya şirketlerinin “kendi kuralları” adı altında belirlediği ve “dayattığı” hukuk düzenini de katarsak, kendisi de sorunlar üretmeye gebe ve fakat çözüme de yanaşmayan, bu yönüyle devletlerin elinden “yargılama” “hüküm verme” gibi egemenlik hakkı ile ilintili yetkileri alan yapılarla karşı karşıya olduğumuzun bilinmesi gerekiyor. Bir gazetede, birisine hakaret edince, gazetenin sahibi, yayın sorumlusu, yazarı ceza alırken, tazminat ödemek zorunda kalırken, sahte hesap üzerinden yapılan bir itibar suikastına karşı sosyal medya şirketinin hukuki ve cezai bir sorumluğunun olmamasını bir yana bırakın, faili bildirmemesi ve mahkeme kararlarını uygulamaması, meselenin geldiği boyutu anlamak adına yeterli bizce…
Sınırlar, yaptırımlar
İngiltere, İletişim Ofisine (Office of Communications-OFCOM) sosyal medya üzerinde denetim yapma yetkisi vermiş durumda. OFCOM’un zararlı içerikler konusunda harekete geçmeyen sosyal medya şirketlerine, dava açma veya erişim engelleme yetkisini de kullanması mümkün. Bu düzenlemelerin sebebi, bir genç kızın sosyal medya içeriklerinden etkilenip yaşamına son vermesi ve toplumda bu duruma karşı gösterilen tepki. Fransa internette nefret söylemini engellemeye yönelik bir kanun çıkardı. Buna göre 24 saat içerisinde ırk, din, cinsel yönelim ve cinsiyet temelli nefret söyleminin yanı sıra cinsel taciz kapsamına giren içeriklerin kaldırılması istenebilecek, bu süre terör ve çocuk istismarı alanlarındaki içerikler için bir saat olarak belirlendi. Aksi takdirde sosyal medya platformuna yüksek para cezası verilebilecek. Rusya sosyal medya şirketlerinin ülkesindeki yayınları için sunucuları Rusya’da tutma koşulu getirdi. Bunu yerine getirmeyenleri kapattı. İdareye, acil durumlarda interneti kapatma yetkisi tanıyan yasayı yürürlüğe koydu. Çin’de Twitter, Google ve WhatsApp gibi sitelere erişim yasağı uygulandı. Çin, siber ortam idaresi marifetiyle 2020’de 700’den fazla siteyi ve 10 bin mobil uygulamayı kapattığını duyurdu.
Dünyadaki tecrübeler
Avustralya, 2015 ve 2019 yıllarında, sosyal medya şirketlerinin içeriklerle ilgili sorumluluklarını net bir biçimde düzenleyen ve ihlali halinde yaptırımlar ortaya koyan yasal düzenlemeler yaptı. Bu konuda ilgili idari otoriteye, sosyal medya platformlarından başkalarına hakaret ya da aşağılama içeriklerinin kaldırmasını talep etme yetkisi sağladı. Yeni Zelanda’da iki camiye düzenlenen saldırının ardında ise Nefret Uyandırıcı Şiddet İçeren Materyal Kanunu kabul edilerek içerik engelinin katı biçimde uygulanmasını sağlayacak kurallar getirildi.
Almanya’da, Alman Basın, İnternet ve Sosyal Medya Kanunu (Netzwerkdurchsetzungsgesetz – NetzDG) ile ülke genelinde iki milyondan fazla kayıtlı kullanıcıya sahip teknoloji şirketleriyle ilgili düzenlemeler getirildi. Alman yasalarını açıkça ihlal eden içerikleri bu şirketlerden yirmi dört saat içinde kaldırması ve bu konularla ilgili altı aylık periyotlarda rapor yayınlaması isteniyor. Yasalara uymayan ve sosyal medya platformlarında yayın yapan kimselere imkân sağlanması halinde de cezalar öngörülüyor. Bu kapsamda ilk cezayı Facebook aldı. Söz konusu düzenleme hususunda ülkemizde de “Almanya Modeli” üzerinde duruluyor.
Bizdeki durum
Yukarda belirttiğimiz düzenlemelere sosyal medya şirketleri “aslında kendilerinin bu konularda devletlerden daha hassas olduklarını” belirterek itiraz ediyor ve şeffaflık raporları yayınlıyorlar. Ancak ortak kanaat şu ki: şirketlerin belirlemeleri ile devletlerin hukukunun çeliştiği noktalar var ve bu dengede devletler egemenlik haklarına dayanarak, şirketlerin kendi kurallarına değil, devletlerin kanunlarına göre hareket etmesini istiyor. Tam da bu noktada bir uluslararası düzenleme yoluna gidilmesini gerekiyor. Bu konu da ticaret hukukunun bir parçası olarak, uluslararası düzenlemeler ile tahkim edilmesi gereken bir alan. Ülkemiz bu konuda önayak olabilir.
Ülkemizde internet yayınları hakkında son dönemde düzenlemelere gidildi. “Sosyal ağ sağlayıcı” ifadesi ile sosyal medya şirketleri tanımlandı. Konusu suç olan içerik nedeniyle yayının tümünün değil, ilgili kısmının çıkarılması düzenlendi. Günlük erişimi 1 milyondan fazla olan yurt dışı kaynaklı sosyal medya şirketlerinin temsilci bulundurması zorunlu hale getirildi. Şirketlerin “içeriğin yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi” ile “özel hayatın gizliliği nedeniyle içeriğe erişimin engellenmesi” başvurularına ilişkin istatistiksel ve kategorik bilgileri içeren Türkçe raporları 6 aylık dönemlerle Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) sunması zorunluluğu getirildi.
Özgürlükler korunacak
Son günlerde gündemi meşgul eden yalan habercilik, dezenformasyon ve bunun sosyal medya üzerinden sistemli biçimde yürütülmesi meselesi Hükümeti harekete geçirdi. Bir taslak metin paylaşılmasa da yeni bir düzenleme yolda. Düzenlemenin aşağıdaki hususları kapsayacağını biliyoruz: * Yalan haberin bilerek veya bilmeyerek yayılmasının önüne geçilmesi, * Hukuka aykırı içeriklerin uyarı sonrası kaldırılması konusunda daha etkin bir sisteme geçiş, * Dezenformasyon yapan kullanıcılara etkin ceza yaptırımının getirilmesi, * Suç işleyen kullanıcıların bilgilerinin hızlı ve etkin suretle paylaşılması.
Tüm bunlar yapılırken, AB’nin GDPR kriterlerinin ve ülkelerdeki uygulamaların esas alınacağı ve eylem-yaptırım dengesinin, insan hakları ve özellikle düşünce özgürlüğünün korunacağı ilgililerce belirtiliyor.
Konu çok katmanlı. Yalnızca hukukun alanı değil. Yapısı itibarıyla multidisipliner bir çalışmanın ürünü olmalı. Kaldı ki sadece sosyal medyaya çeki-düzen vermek ile sorunun sadece bir kısmı çözülebilir. Diğer ülkelerdeki uygulamaların benzeri olan bu düzenlemelerin ülkemiz açısından daha etkin uygulanması gerekiyor. Bunun için ise şu beş temel öneri getirilebilir:
1.FAİLİN BULUNMASI SORUNU: Öncelikle, “failin tespiti” sorununun net biçimde çözülebileceği bir yaklaşım her şeyden önemli. Bu konuda sıkı tedbir ve düzenlemeler gerekiyor.
2. HAPİS YERİNE CEZALANDIRICI TAZMİNAT: Faillere öngörülen hapis cezası ve bunun infazı konusuna, “sansür-hapis” tartışmalarını eklersek, özellikle sosyal medya için yeni bir yol düşünmek gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu bağlamda hapis yerine “cezalandırıcı tazminat” yoluna gidilmesinin önü açılabilir. Kaynağını Anglo-Amerikan Hukuk sisteminden alan bu kavram, haksız bir fiilden doğan zarardan bağımsız bir tazminata hükmedilmesi ile cezalandırma ve önleme işlevi sağlamayı amaçlıyor…
3. BAĞIMSIZ BİR DENETİM MODELİ: Bunların yanında yeni düzenlemede, hali hazırdaki tecrübelerden hareket edilerek, bağımsız bir sosyal medya denetim platformu oluşturulabilir. Bu platformun, kişi haklarını zedeleyen durumlarda süreci ilerletmesinin önü açılmalıdır. Yine bu platform, haksızlıkların bertaraf edilmesine yardımcı olacak bir hizmet verebilir. Bir nevi sosyal medya proaktif ombudsmanlığı…
4. HUKUKÇULARA ÖZEL UZMANLIK ALANI: Sosyal medya konusunda hakların savunulması, mahkemeler kadar, sosyal medya platformu için de geçerli. Bu gerçeği ıskalamamak gerekiyor. Bunun için mecra içi mücadele, yani sosyal medya şirketlerine yapılacak başvurular ve takibi gibi önemli bir enstrüman için özel uzmanlık alanı belirlenmeli.
5. İNTERNET HABERCİLİĞİ YASASI: Sosyal medyada “yalan” olarak tedavüle sokulan bilginin bir kısmının kaynağı da internet alanında yapılan haberler. Bir site kurmanın ve buradan paylaşımlar yaparak bilgi düzensizliği oluşturmanın önüne geçmek gerekiyor. Bu “başıboş” alanın yasal düzenlemeye ihtiyacı var. Bu yapılamıyorsa bile, internet haber sitelerinin Basın Kanunu çerçevesine alınarak buradaki şartlara tabi tutulması elzem.
Konu birçok yönüyle ele alınabilecek düzeyde. Geniş bir sahası var. Bir yanda “sansür ve ifade özgürlüğüne darbe” gibi tezler, diğer yanda “toplumun duyduğu rahatsızlık” ve bilgi düzensizliği kaynağı olarak, toplumun düşünme biçimine, tercihlerine, kişilik haklarına rahatça kast edilebilmesine imkân tanıyan bir mecra. Ama şunda hem fikiriz: Bir alanın düzenlenmesi ve bir kimsenin hukuka aykırı davranışları nedeniyle yaptırıma tabi kılınması bir gereklilik ve bunu bir ölçü içinde gerçekleştirmek devletlerin ödevi…